Bu Blogda Ara

15 Temmuz 2016 Cuma

HASTANE DEDİĞİN VEZİRDE EDER, REZİLDE...!

Bir kadın gözü ile bakacak olursak eğer dünyanın en güzel duygusudur herhalde anne olmak. Herhalde diyorum çünkü o kutsal kısma henüz geçebilmiş biri değilim. Evliliğe karşı ne kadar soğuksam anne olma duygusuna karşıda o kadar hazır ve hevesliyim aslında. Küçükken "Büyüyünce ne olacaksın" diye sorduklarında "Anne olacağım ben" derdim, hiç tereddüt etmeden. Doktor, öğretmen, mühendis olmak aklımın ucundan dahi geçmezdi. O kadar özeldir, anlamlıdır bende anne olmak. Her şeyden üstündür bana kalırsa. Bu nedenle annelik mucizesine erişen tüm sevdiklerimin, arkadaşlarımın, tanıdıklarımın yanında olurum hep bu süreçte.

Zehra Şahin... Çok sevdiğim bir arkadaşımın ablası olur kendisi. Hani bazı insanlar vardır ya; sürekli yüzü gülen, sevecen, sevgi dolu, hayata hep gülümseyerek bakan. Tıpkı böyle biri. Çok severim, pek severim kendisini. Geçtiğimiz günlerde ikinci defa annelik tacına layık görüldü. Bayram tatiliydi, izindi, deniz-kum-güneşti derken dün akşam gecikmeli olarak ziyaret edebildim kendisini. Ve dün geceden beridir istemsizce ürperdiğimi, gözlerimin dolduğunu ve içimdeki üzüntüyü gizleyemiyorum. Duyduklarım karşısında resmen kahroldum. Hem Zehra'nın hem de ailesinin adına...

Sen dokuz ay her türlü hazırlığı yap, hayalleri kur o masum bebeğin geleceği gün için ve sonrasında dikkatsiz bir doktor yüzünden zehir olsun, yıkılsın tüm hayallerin.. İşte alın size bir kabus;

01.07.2016 Tarihinde sezeryanlı olarak doğumu gerçekleşiyor. Doktor gayet ilgili olarak rutin kontrolleri yapıyor, derken toplamda üç şişe serum bitip gidiyor. Tam sekiz saat sonrasında sonda ( harici idrar kesesi dediğimiz şey) çıkartılıyor ve bu sırada git gide artan ağrılar taze anneyi zorlamaya başlıyor. 2 saatte bir ağrı kesici vermeye başlıyorlar. Verdikleri onca ağrı kesiciye rağmen ağlarının bir türlü dinmediğini fark eden doktor ultrasonla kontrol ediyor ve vücudunda gaz olduğunu ve ellerinden bir şey gelmediğini söylüyor. Aile bireyleri de zor bela gaz çıkartacak bir şeyler içirip yürütmeye çalışıyorlar acılar içinde kıvranan anneyi. Ne yapsalar fayda etmiyor ve ağrılar sabaha kadar çok daha fazla şiddetini arttırdığı gibi birde karında gözle görülür ciddi bir şişlik oluşuyor. Bu durum üzerine hastanenin genel cerrahı geliyor ve tomografi çekilmesi gerektiğini söylüyor. Çıkan tomografi sonucunda da "Bir şey yok, gazdır o" gibi komik bir cevap ile karşılaşıyorlar. (Çıkıktır o, kırık olsa duramazsın misali!) Tüm gün yine sayısız ağrı kesici ve ilaç alarak geçiriyorlar günü. Üçüncü gün sabahı taze annenin tamamen nefesinin kesildiğini ve nefes alamadığını gördüklerinde ise hemen oksijen bağlayarak hastanenin yoğun bakım doktoruna aktarıyorlar durumu. Karnının patlama derecesinde olduğunu gören doktor aynı zamanda idrar çıkışının da az olduğunu görüp tekrar sonda bağlayarak incelemeye alıyor hastayı. Daha sonra doğumu gerçekleştiren zatı muhterem doktor hanımefendi gelerek gayet kendinden ve yaptığı işte emin bir tavırda bunu ukala bir şekilde dile getirerek üstelik ultrason ile gerekli kontrolleri yaptığında karnında fazlasıyla su olduğunu ve bunu incelemek için karından su çekmeleri gerektiğini söylüyor ve müdahale ediyor. Böbreklerden şüphelenilerek kadıncağızı apar topar diyalize alabileceklerini söylüyorlar vs. (2,5 gün yüklenilen ilaçlar tüm değerleri düşürüyor tabii!) derken su temiz çıkıyor ve bu seferde üroloji doktorunun bakması gerektiğini ve hastanelerinde bu bölümün olmadığını söylüyorlar bu sebeple en yakın devlet hastanesine sevkini istiyorlar hastamızın. Haseki Araştırma ve Devlet hastanesinde tüm tahliller, testler tekrardan yapılıyor. ( MR hariç, çünkü tüm değerleri çok düşük olduğu için uygun görülmüyor.) Yapılan bir kaç küçük operasyon sonrasında geceyi hastanede geçiren  taze annenin teşhisi sabahında konuluyor. Sezeryan sırasında doktorun mesaneye attığı YANLIŞ bir kesik yüzünden karında fazla su olduğu, tüm sıvıların ve serumların burada biriktiği ve bağırsakların ciddi zarar gördüğü ortaya çıkıyor. Sonrasında üç gün daha hastanede yatışı gerçekleşen Zehra, kendisini biraz iyi hisseder hissetmez doktorların takibi ve izni ile bayramın üçüncü gününde evine, yavrularına, ailesine kavuşuyor...

Olanları hasta yatağında korkular içinde anlatan Zehra'nın elini bir dakika olsun bırakamadım. Tam bu sırada Sıla geldi içeriye. (Zehra'nın  6 yaşındaki diğer kızı.) "Biliyor musun, annem kardeşim doğar doğmaz beni terk edip gitti. Günlerce gelmedi eve. Ama ben çok üzüldüğüm ve çok dua ettiğim için onu bana geri getirdiler" dedi... Şok oldum! Cevap veremedim. Kocaman sarıldım Sıla'ya göz yaşlarımı ondan saklamaya çalışırken... Ve yine aynı zamanda topu topu 14 gündür gözleri dünyaya açılmış Mevsim bebek incecik sesi ile ağlamaya başladı. Belli ki karnı acıkmıştı. Aldığı fazla ilaçlar yüzünden anne sütüyle besleyemediği yavrusunun ağlamasına dayanamayan Zehra'da ağlama başladı bu sefer. Bir anda tuhaf bir şey oldu. Zaten sulu göz olan bende başladım ağlamaya. Ölüm gibi bir şey oldu ama kimse ölmedi anlayacağınız. Ve bir kez daha kahrettim insanın insana verdiği değerin bu kadar az olduğu bu dünyaya. 

Özel hastanelerin hastane kapısından içeriye bir hasta girdiğinde ona canlı para gibi bakmasından, denetlemelerin eksikliğinden, hataların alenen ört-pas edilmesinden daha iğrenç ne olabilir ki? İnsandır, beşer şaşar. Ona diyecek bir şey yok elbette. Yalnız herkesin bir hoşgörü sınırı, çizgisi var. Sen bir hata yap, günlerce o hatayı bulama, sonra başından savar gibi başka yere sevk et tabii bu sırada uzunca bir fatura oluştur yapılan tüm her şey için ve hatta hastane sevkinde kullanılan ambulansa bile ayrıca para iste. Pardon canım da yani, var mı başka bir şey ekleyeyim listeye?

Sorumsuz doktorun ve para göz hastanenin tüm çalışanları bayramlarını aileleri ile güle oynaya tatil yaparak geçirirken hastanenin döner sermayesi haline getirdiğiniz kadın; yavrularından, ailesinden uzakta ölüm korkusu ile geçirdiyse bayramını, ve ciddi hasarlar kaldıysa hayatı boyunca çekeceği kimse bana adaletten bahsetmesin bu ülkede. 

Eminim Atatürk yaşasaydı ve şahit olsaydı bu tar bir olaya, "Beni Türk doktorlarına emanet edin." sözünü silerdi tarihten...

Merak edenler için; bu olay Medilife Beylikdüzü Hastanesi'nde gerçekleşiyor.

Yani diyeceğim o ki; Medilife Beylikdüzü Hastanesi'nden ve Op.Dr. Selda Örnek Hanımoğlu hazretlerinden uzak durmanızı tavsiye eder, sağlıklı günler dilerim.